Çerkes Makronu ve Siyaset?

Hatırlayacaksınız, Kafkas Makronu ve Çerkes Mikronu üzerine yazdığım metnin temel başlangıç noktası “Adığe (Çerkes) Mikro Milliyetçiliği” olarak öne sürülen bir durumun tespitini ilerletebilmek açısından, böyle bir tanımın ancak bir karşılık bulduğu sürece tartışılmaya değer yönü olduğu konusundaki kanaatim.  Dünyada iyiler vardır, çünkü kötüler de vardır. Haklılar vardır, çünkü haksızlar da vardır, dünyada olan herşeyin, eğer zıt bir karşılığı varsa bu tartışılır. Demek ki, ben Çerkes Mikro Milliyetçiliğini tartışılmaya değer kılmak üzere, bu tanım üzerinden yürüyen ve karşılığı bulunmayan bir düşünceyi, madem Çerkes mikro milliyetçiliği var, o halde bunu öne sürenlerin tutunduğu değerler üzerinden genelleşen bir makro milliyetçiliğin de olması gerekir diye yazıyorum. Yazıda, Çerkes mikrosu ve Kafkas makrosu olarak adlandırdığım bu iki şey, birbirini var eden iki zıt düşünce olarak “Çerkes mikro milliyetçiliği” ile “kafkas makro milliyetçiliği”dir.  Eğer Kafkas Makrosu yoksa, doğal olarak Çerkes mikrosu olmayacaktır. Neden mi? Gelin bunun Türkiye’deki ilgili halklar üzerinden anlamlandırmasını yapalım.  Türkiye, tarihin hep kritik süreçlerinden geçmektedir, en azından biz Çerkesler bu ülkeye geldiğimizden bu yana, bu ülkede hiç normal bir yaşam tutarlılaşmamıştır. İnkar, Asimilasyon ve bugün bu süreçlerin Çerkesler üzerinde yarattığı etkiler; dilini konuşamayan, tarihinden uzak, vatan-anavatan gibi somut kavramlar üzerinde bile kesinliği olmayan bir nesil, hızla yayılıyor. Rivayete göre, bu ülkede 25 yaş altı Çerkes gençlerinin %90’a yakını Çerkesce konuşamıyor. İstisnalar hariç, kendi dilinde okuma ve yazma oranı ise gençlerde neredeyse %0. Yeterince panik yapılacak rivayetler değil mi? İşte bu paniğin, sağlıklı ve sağlıksız karşılıklarının olması da gayet doğal. Şimdi bize, gençlere bu geleceği hazırlayan büyüklerimizin, büyükbüyüklerimizin ve büyükbüyükbüyüklerimizin yapması gerekip yapmadığı, yapmaması gerekip yaptığı şeyleri, yapılmış tüm güzel şeylerin de hakkını teslim etmek kaydı ile eleştirisini yapalım. Mesela yurttan ayrıştığımız nokta da, diasporaya özgün bir tarih yazılmış mı? Durun hele. Yazılmış elbette! Fakat bunun bağımsız olduğunu söylemek ne kadar doğru olur. Kafkas Makronunu, Çerkesya merkezli yürüten bir egemenin kontrolü ve isteği dahilinde yazdığı lahiyalardan, “Çerkesler, Devlet-i Aliyye’nin Kafkaslar politikasını temsil ediyordu” diye açığa çıkmış güne vurumlarından sonra, şimdi referansımızı bu zihniyete bağlılık akdi verip, en kötü günleri de dahil olmak şartıyla her an yanında olan sürgün sonrası kısa tarih diasporal tarihçilerimizin yazıtları başta olmak üzere, İttihat ve Terraki’nin etnik ve inançsal politikalarını özümseyerek verdiği hizmetler karşılığında giydiği üniformada madalyalardan yer kalmayan, verdiği son nefese kadar da bu madalyaların karşılığını eksiksiz yerine getiren büyükbüyüklerimizin genel kabul gördüğü rivayet edilmiş bazı tespitlerini de, hiç değilse kendi tarihimizin genel kabul gördüğü tespitlerinden üstte görürken biraz düşünmüş olalım.  

Türkiye’de bir Kafkas Makronu vardır ve bu genel kabul görmüş olabilir. Buna hiçbir itirazım yok, ancak Türkiye’de genel kabul gören ve bizi ilgilendiren tek yanlışta bu değildir derim.  Bu ülkede toplumsal tabanımız tarafından genel kabul gören şeyleri tespit edelim de, bu genel kabul görümün çokta açıklayıcı ve tatmin edici bir doğruyu bulumu ne kadar temsil ettiğini de tartışalım.

Türkiye’deki Kafkas Makronu
-------------------------------------

Bu makron içine; son zamanlarda adları anılmamakla birlikte kumuklar, nogaylar, karaçaylar dahil, abhazlar, osetler, çeçenler, avarlar girebilmektedir. Bu makronun temel birlikte olduğu nokta; İslamiyettir. Bu makronun Türkiye’den önce bir tarihi olsa da, bugün türkiye’nin mirasçısı olduğu Devleti Aliyye politikalarıyla Kafkaslar bölgesindeki etkinliğiyle de bir tarihi olup, o bölgelerde “şeyh”ler “hacı”lar ile sona vardırılan bir özgürlük savaşının tüm komutanları tarafından neredeyse islamiyet hususunda, halife hazretlerine karşı bağlılık akdi olduğu anlaşılmalıdır. Yani bu makron, sürgün sonrası değildir, sürgün öncesidir ve savaş zamanında bir izi bulunmaktadır. Kafkas makronu, genellikle “Çerkes” olarak lanse edilmiştir. Zaten Osmanlının, Kafkas politikalarında tüm dağlı halkları “Çerkes” kabul etmesiyle de anlaşılır bir durumdadır. Türkiye’deki kabulü sebebiyetiyle de; Sürgüne gelen Kafkas halklarının nüfusu ve yerleştirilme biçimleri kontrol edilerek anlaşılır vaziyete gelir. Rivayete göre, Sürgüne gelen 1,500,000 insan vardır. Bunların bir çoğunun hastalıktan kırıldığı ve samsundan israile kadar bir bölgede dağınık olarak yerleştirildiği, geldiği andan itibaren bir çatışma tarihine dahil edildiği, Osmanlının en kesin tarihlerinden (vergilendirmelerden) Köle ticaretiyle ilgili belgelerin araştırılarak kaçının, kendi köle olarak satıldığı ve halkıyla bağlarının koparıldığı kesin değilse de yakın olarak bulunabilir. 1,500,000 insanın, 1864 tarihinden - 1915  tarihleri arasında geçen yarım asırda ne kadar azalıp, ne kadar çoğaldığı araştırılabilir. Ayrıca gelen 1,500,000 İnsanın, hayatta kalanlarının ne kadarı bugün kü Türkiye sınırları içerisinde yerleşik olarak kalmış, kaçı Suriye, Ürdün, Lübnan, İsrail, Filistin vd. Osmanlı topraklarında yerleşik olarak kalmıştır bunlar da araştırılmalıdır.  Bugün, 1,500,000 insan geldi rivayetiyle yola çıkarak Türkiye’deki sürgün insanımız 6,000,000 civarında olduğu rivayeti konuşulmalıdır. Elde edilecek rakamlara göre, Türkiye’de sürgün gelen Adığelerin, Abhazların, Osetlerin, Çeçenlerin vd. halkların köyleri de dahil edilmek suretiyle, sürgün gelenlerin hepsine neden Çerkes dendiğinin sonucu da çıkacaktır. İstatistiklerin doğurduğu sonucun doğal bir yansıması olarak Türkiye’deki Kafkas-İslam makronuna “Çerkes” denmesinin veyahut bu makron ile yoğrulmuş insanların bunu içselleştirmesinin de gayet doğal olacağını da vurgulamak isterim. Kafkas-İslam Makronu; Çerkes’e damlarken, Türk-İslam makronu da; ümmete, Kürtler, Araplar vd müslüman halklar üzerinden işledi. Sonuç olarak, Türklük ne kadar buradaki islami birlikteliğin yarattığı bir makrona çevrilip, bir çoklarına “ne mutlu türküm” diyene diye bağırttırırken, Kafkas-İslam makronu da; kendi politik ilerleme sahasında etkilediği halklara; Çerkesim demeyi öğretti. Nihayetinde, bir süre sonra Kafkas-İslam Makronunun yarattığı hayali bir Çerkes cemiyeti de, Türk-İslam makronunun etki sahasına alındı. Burada hayali bir Çerkes cemiyeti kelimesini kullandığıma göre, buraya ayrı bir bölüm eklemem gerekli.

Hayali bir cemiyet olarak Çerkesler
Tarihi bir cemiyet olarak Çerkesler

Türkiye, Kafkas Makronu ve siyaset üzerine (2) de

Hayali bir Cemiyet olarak Çerkesler ve Tarihi bir cemiyet olarak Çerkesleri ele alacağım.


Hayali bir cemiyet olarak Çerkesler

Hayali bir cemiyet olarak öne sürülen Çerkesler, bir halk değildir. Doğal olarak Çerkesce diye bir dilde yoktur. Bu cemiyetin Çerkesler, Çerkesya, Çerkesce üzerine iddia edilenin aksine Adığeler, Adığe Cumhuriyeti, Adıgece diye bir kavramı öne sürerler, fakat bu “Çerkesleri”i tamamen reddetmekten fazlasıdır. Çünkü onlar içinde bir Çerkesler vardır fakat bu Adığeler değildir, Adığelerin de dahili olduğu bir takım halklardır. Yani, Çerkeslik bir üst kimliktir. Bazen bu üst kimlik iyice içselleştirilip “Çerkes Halkları” diye genel kabul ettikleri kavramı biricikleştirir ve “Çerkes halkı” olarak öne sürerler. Çerkes dilini kabul etmezler, Çerkes dillerini kabul ederler ve bu durum doğal olarak Çerkesce’yi yok sayar. Çerkes dilleri arasında, Adığabzenin de olduğu bir takım halkların dilleri sayılır. Bu kabulün müdavimleri, kendilerini “Çerkesim” diye tanıtırken, ara sıra tanık olduğumuz şöyle bir muhabbette görülebilir.

  • 1 Canberk Çerkesdir.
  • 2 aa bende Çerkesim, hangi boydansın?
  • 3 Abadzeh’im sen hangi boydansın?
  • 2 Abazayım

Buradaki esas problem, Abazanın bir üst kimlik olarak Çerkesliği benimsemiş olmasından ziyadesiyle, Abazalığını, Çerkesliğin bir boyu konumuna getirmesidir. Bu apaçık Abhaz halkına da hakaret olabilir mi, bunun sorusunu kişiler kendilerine, Çerkesler Türk boyudur diye bir argüman ortaya atıldığı zaman duydukları rahatsızlığın kökenini araştırarak cevaplayabilir. Bu durumda, bu hayali cemiyetin içinde tutarsızlıklar olduğunu görmenizi sağlayabilir. Tüm bu tutarsızlıklara, 21 eylemlerine katılmış Kayserili, Kabardey olduğunu söyleyen Ümit Örten’in bir medya muhabirine verdiği cevabı da ekleyebiliriz. Ümit Örten’in verdiği cevaptan önce, Adığey Cumhuriyetinin resmi bayrağı konumunda bulunan yeşil zemin üzerinde, sarı 3 ok ve 12 yıldızdan oluşan bayrağının bu cemiyetin kendi ifade ettikleri Çerkeslerin bayrağı olup olmadığını düşünmelerini rica edeceğim. Şimdi düşündüyseniz gelelim o açıklamaya: Siz de Ümit Örten gibi, bu bayrağın üzerindeki 12 yıldızın, 12 lehçeyi  temsil ettiğine inanıyor musunuz? Bakın, lehçe.. dil değil..! Çünkü bu hayali cemiyetin içinden bir kısım da böyle inanıyor. 12 Yıldızın, Ümit Örten ve etkili olduğu Çerkes Solu için hangi 12 lehçeyi temsil ettiğini de artık siz sorar, bu “lehçe”ler içerisinde Abhazca ve diğer diller var mı diye sorarsınız diye düşünüyorum.

Bu hayali cemiyetin içinde, bir de Türkçüler vardır. Abazasıyla, Adığesiyle, Alanıyla, Çeçeniyle kendilerini hep birlikte “Çerkes” ilan edip, “yediğimiz kaba pislemeyiz” gibi iğrenç bir yaklaşımla Çerkes asaletini “bekçiliğe” kadar indirgerler. Aslında, niteliği bir kenara bıraktığımızda, bunların nicel olarak daha fazla olduğu da acı bir gerçekten ötesi değildir. Son yıllarda, sosyal medyanın yaygın kullanımı üzerinden kendi iğrenç düşüncelerini daha fazla gözümüze sokan bu güruhun ve özellikle son aylarca canımızı acıtanları içerisinde hakkını verelim; “Çerkesler hain değildir” “Çerkesler adına konuşmayın” “Çerkesler yediği kaba pislemez” “biz Çerkesler asiliz, onlar gibi soysuz değiliz, kesin kölelerdir, soylarını araştıralım” vb düşüncelerini sadece Adığeler etmedi. Bunların içerisinde Apsuvalar,, Noxçiler ve Alanlar  da vardı.  Böylelikle bu  hayali cemiyetin, tek bir amaçla toplanmadığını ve üst kültür oluşturup ortak bir iradeyi temsil etmediğini de sanırım rahatça söyleyebiliriz.





Tarihi bir cemiyet olarak Çerkesler

Rusya’nın 1920den önceki terminilojisinde de inkar edilmediği üzere Adığe halkıdır. Rivayete göre Çerkes kelimesi Yunan gezginlerinin koyduğu bir ismin bugün kü son halidir. Çeşitli rivayetler vardır, mesela Farslıların koyduğu da söylenir. Osmanlı arşivlerinde: Çerkezistan denen, İngilizce Circassia olarak bilinen, kendilerinin Adığe Xeku dediği bir yurtları vardır. Türkçe Çerkesce denen, Circassian olarak ingilizce karşılık bulan, yunanca Kirkassiani olarak telafuz edilen, arapça de şerkassi’a olarak telafuz edilen, Doğu ve Batı diyalekti olarak 2 lehçe olan dilleri bulunur. Sovyetler zamanında, bu halkı oluşturan kabilelerin bazıları kısmi ayrıştırmaya bırakılmış, Adıgeyetsı, Kabardıntsi, Şapsugi, Çerkesı olarak farklıymış gibi lanse edilmiş olsa da, bugün her Çerkes kabilesi, Adığe olduğunu bilirler. Bu cemiyeti anlatmaya pek gerek yok, nihayetinde yeryüzünün bütün güzel halkları gibi tarihleri vardır ve araştırılmayla ortaya çıkar. Hatta hayali cemiyetin müdavimlerinden sayılan Alanlarla, Çerkeslerin 1220li tarihlerde, hiçte dostça olmayan bir tarihi de vardır, Kabardey bölgesinin oluşumunu araştıracak olursak, burada ne demek istediğim daha da anlaşılır.


KAFKAS MAKRONU ÜZERİNE

Zalim karşısında birleşenler hata yapmadılar. Bugün de yapmıyorlar ve yarın da yapmayacaklar emin olun, düşmanların halklarımıza reva gördüğü geleceği hep birlikte omuz omuza vererek atlatmaktan başka çaremiz yok doğrudur. Ancak bu makron, bir mücadele geleneğinden ziyadesiyle kopuk ve bunu destekleyecek nitelikten yeterince uzaktır. Evvela birbirimizi kabul edecek erdemi, araya bir yapıştırıcı atmadan da sağlayabiliriz. Bugün, Türkiye’de, tüm halkların kaderini belirleyen savaşta taraf olurken, Kürtler ile Çerkesler arasına bir üst kimlik mi atılıyor mesela. Korkmayın, bu makronun dağılmasından. En büyük makronumuz insanlıksa, ve haksızlık karşısında mağdur olan, hangi dilde, hangi renkte acı çekiyorsa çeksin, bizim kardeşimizse, öyle de kardeşiz; Abhazıyla, Osetiyle, Çeçeniyle. Bizi yan yana getirecek bir üst kimliğe ihtiyacımız yok.

Fakat herşeye rağmen, başka bir makron oluşturmakta, mevcut makronu handikaplarından arındırıp sağlıklılaştırmakta mümkün değil mi? Bence, mümkün. Ancak bunun ilk adımı, ki gördüğüm kadarıyla en zoru bu yolun; önyargıları bir kenara bırakmaktır.

KAFKAS MAKRONU ÜZERİNE SİYASAL BİR TEKLİF:

Peki, tamam. Halkların Dayanışması, Halkların Kardeşliği ve benzeri ortak irade beyanatları üzerinde ‘ayrıcalıklı kardeş’ yaratmaya bir zemin hazırlayalım hep birlikte. Bu ayrıcalıklı kardeşliğin izahati var nede olsa. Yaşasın Halkların Kardeşliğ deyip,  ‘ Çerkesler, Abhazlar, Osetler, Çeçenler’ daha bir kardeştir ve daha çok yaşasın onların kardeşliği de diyelim. Neden diye sorarlarsa; zira, bir zamanlar aynı yerdeki yangına tutulduk. Aynı zalimin, aynı zulmüne mağruz kaldık. Üstelik, coğrafi olarak komşuyuz falan deriz. Bizi radikal bir tutuculukla; “kardeşliğimiz ya eşit, ya da kardeşler arası ayrımın yaratanı sizsiniz” diye uyaranlara; yahu siz bu coğrafyada “Türk-Kürt” kardeşliği derken nasıl “bin yıl” komşuluğuna dayanan bir ilişki üzerinden, sanki başka halk yokmuş gibi biricikleşiyorsanız, biz de öyle yapabiliriz deme hakkımmız da doğar. Ama bugün, mevcut konjektürde bir halkın en üst temsiliyeti olan devlet aygıtının ulusal sınırlarını çizerek ilan ettiği “Abhazı- Türkçe deyimiyle” burada, hiçbir yetkisi olmayan ve tarihsiz bir Çerkes sıfatına nasıl yakınlaştırabiliriz ki. Mikro milliyetçilik üstelik, bu adlama; sanki Adığeler içerisinde Abzeh-Kabardey, Şapsığ-Çemguy ayrımı yaratılıyormuş gibi sunmak. Sahi, mikro milliyetçilik nedir? Mesela mikro milliyetçilik, Halkların Demokratik Partisi içerisinde her biri kendi adıyla, sanıyla politika yapabilecek halklar varken, bunların bir kısmını, tutunan ortak noktalarından bir üst kimliğe bürüyerek ve diğer halkları bu üst kimlikten izole ederek, kimlik içinde kimlik ve kardeşlik içinde kardeşlik yaratmak olabilir mi? Mesela, Abhaz asıllı arkadaşlarımız, Çerkes olmadan HDP’ye katılamaz mı? Bunun önündeki şerh nedir, Halklar ve İnançlar Komisyonunda, Çerkesleri temsil eden zatlar gerçekten Çerkesler derken bütün bu üst kimliğin müdavimi halkları mı temsil ediyorlar.

Geleceği olmayan bir üst kimlik anlayışını, geçmişi olan bir Çerkes kimliğine sıkıştırıp; bu kimliğin temsil etmediği halklara, işte muhabbette Abhazasınız, Osetsiniz ama, siyaset meydanında Çerkessiniz, yani siyaset meydanına Abhaz ve Oset olarak katılamazsınız gibi bir mesaj vermek mi isteniyor.

Çerkes sorunlarının araştırılması ve çözüm üretilmesi, Çerkes Soykırımının tanınması ve benzeri tekliflerle TBMM’ne gelmiş önergeler velev ki kabul edildiğinde, parlemento Çerkes soykırımı derken, Çerkes dili derken, Çerkes kültürü derken neyi anlayacak hiç tahmin ediyor musunuz?


buyrun Çerkesler derken en çok ve en dayanaklı neyin ifade edildiğini siz araştırın. Siz kendinizi neye inandırırsanız inandırın ama, birgün günü geldiğinde tanınacak soykırımdan, verilecek Çerkesce eğitime, Çerkesce televizyona kadar hiçbir hak, sizin kendinizi inandırdığınız yönde olmayacak. İşte Kardeşlerimize, Abhazlara, Osetlere, Çeçenlere bu kötülüğü yapmayın. Onların kendilerini ifade etme haklarına engel olmayın.

Galileo’nun, idam edilmeye götürülürken “dünyanın dönmesini” anlattığı gibi.

Siz kabul etseniz de, İnkar etseniz de Çerkesler dünya üzerinde tek bir şeyi ifade ediyor: Onlar da Adığelerdir ve bu gerçeği hiçbir şey değiştiremez.  Ancak sadece, aidiyetinden kopmuş ve yalnız hisseden bir Abhaza, Osete veya Çeçene kötülük etmiş olursunuz. Haklarını yemiş olursunuz. Zira onlar “Çerkesim” diyerek verdikleri her mücadele, Adığelikten ötesini ifade etmeyecek ve bunu bilerek-istemeyerek yapmayan her kişi; bu gerçeği inkar edenlerin utancı olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler